8 Ocak 2020 Çarşamba

ROMAN ÜZERİNE FATMA İLE SÖYLEŞİ

                                                                               
Fatma: Oynatmak, Kalabalık Yalnızlıklar. Neden iki isim?

“Aslında ben romana başladığımda ismi 'Kalabalık Yalnızlıklar'dı. Ana kahraman Aziz, kalabalıklarda gittikçe yalnızlaştığı bir dünyada doğruyu arıyor. Aziz'in 'Geçmiş-Bugün-Gelecek üçgeni'nde kalabalık yalnızlıklarda ergenleşme serüveni.
Romanlaştırma aşamasında kurgu başta bazı nedenlerden 'Oynatmak' ismi de öne çıktı. Özellikle romanın iki romana dönüşeceği Sanatoryum ve hapishane bölümlerinde 'ben'le yazmaktan kaynaklanan sıkıntılardan 'Oynatmak' öne çıktı. Yayınevinin iki isim politikası varmış. 'Kalabalık Yalnızlıklar'ı onlar da önerince çok sevindim. Kalabalık Yalnızlar hoş ve anlamlı isim.”


Kitabı yazma süreciyle ilgili ne söylemek istersin?

“Kitabı yazmaya 1999'da başladım. Roman olarak tek kitap yazma isteğiyle yola çıktım. Roman yazmanın zor bir iş olacağını biliyordum. Öte yandan bir roman yazabilecek donanımda olduğumu düşünüyordum. Klasik roman olmayacaktı. Politik bir roman olacaktı.
Dille oynama... üslup/suzluk. Kara roman.
Çıtamı, kurgu başta çok yüksek tuttum.
78 kuşağı, TC'nin tarihine baktığımızda bence en önemli kuşak. Politikleşmenin ergenler arasında çoğalması ve mücadelenin tavan yaptığı o dönemin önderlerinden 78 kuşağı, neler yaşamış?
Arka planda da abileri, 68 kuşağı var.
Bana göre TC'nin en piç kuşağı. Ne yollarında yürüdükleri 68'li abileri gibi destancı bir durumları var ne önderlik durumları. 12 Eylül, maalesef başta onlar, herkesin üzerinden silindir gibi geçti.
Ayşe, Fatma, Ali...
Aziz öncelikle onları temsil ediyor.
O dönemin figüranları görünen 78 kuşağından Aydınlıkçı Aziz Yalancı'nın ana oyuncu olduğu bir roman.
İdeojik savaşımızın ana önderleri
Marks, Engels, Lenin, Stalin ve Mao en gerilerdeki kutsal kahramanları.
Mahir, Hüseyin, Ulaş.... Kurtuluşa kadar Savaş!...
İbrahim Kaypakkaya ve yüzlercesi, hatta binlercesi...
Devrim şehitleri?...
Yaşayan önderler; Doğu (Kurdavaran) Perinçek, Gün Zileli, Dadaş (yanlış) ve diğerleri.
12 Eylül öncesi politik olarak yaşanılanlar ciddi bir şekilde sorgulanmalı. Bana göre birçok sol örgüt bunu yapamadı. Hepsi öncelikle kendinden başlayıp, sonra diğerlerini sorgulamalı.
Ben neredeyse tüm sol örgütlerin nefret ettiği bir örgütü merkeze alan bir romanın, ilerideki politik tartışmalara da faydalı olacağını düşünüyorum. Bir de gerçekten her türlü tuhaflıkları barındıran bir hareket. Yani şimdi bile malzeme olan bir hareketin geçmişine kara bir bakış.
Aydınlık, aynı zamanda TC tarihinin en eski sol haraketi. Aydınlıkçı olmam, bundan dolayı şansımaymış.
TC'ye Maoculuğu getiren, izlediği politika hep tartışılan bu hareket, romancıya iyi malzeme verir. O dönemi iyi biliyordum, yaşamıştım. Ama yine de yazma aşamasında Beyazıt'ta kütüphanede tüm Aydınlık gazetelerini ve bazı dergileri (Halkın Sülalesi'ninkiler başta) taradım.”

Kitabın çözümlenmesine baştan gitmek istiyorum.
Kapak hoşuma gitti. Renkler güzel. Kara, beyaz... Kolları arkada genç adam, sloganlar arasında kayboluyor.
İlk sayfa O...
Romandaki tek şekilli sayfa.
Kapaktan sonra, ikinci görsel. Üçgeni çevreleyen bir daire. Birden dokuza numaralar. Aynı anlama gelen isim: Aziz...
Sonraki sayfada okura kurguyla ilgili bilgi veriliyor. Oyun mu?...
Yazar, okuru da oynatmak istiyor gibi bir havası var.
Yürü, çık, dinlen, in... İlerleyen sayfalarda da kendini gösteren mistik bir hava da var romanda. Buralardan başlasak?

“ Kapak benim de hoşuma gitti. Bahsettiğin o ilk sayfalar, romanın kurgusuyla ilgili bilgi veriyor. Üçgen de, öncelikle 3 kahraman ve/ya aynı kahramanın üç ayrı dönemi olarak da görünebilir.
3, romanda 9'dan sonra ikinci önemli rakam.
Sonraki sayfada 'Büyük Ana Reçetesi' gibi kurguyla ilgili ipuçları, romanın bazı bölümlerinde devam ediyor.
Kurgu: oyun mu?
Post-modernizm ilede ilgili olduğunu düşündüğüm bu konuya sonradan döneceğim.
O, yani Aziz, ben ile yazılacaktı ve benim hayatımla başlayacaktı.
Dairesel bir kurgu?
İç içe geçmiş dairelerden oluşan oval bir roman yazmak istiyordum. Hedefim, romanı bitiren okurun, en azından bazı bölümleri yeniden okumasıydı. Baştan okuyacak okur, ilk tercihim. Onu belirteyim de.
Kurgu ana hatlarıyla belli. Numaralar çok anlamlı. Kimi yerde okuru alıp yukarılara götürürken, kimi yerlerde de indirmeli... Yaptığımı söyleyen okurlar var.
Okuyucu, romanda ilerledikçe bazı zorluklarla karşılaşıyor, özellikle de o dönemi yaşamamış olanlar. O dönemi yaşayanlarla da bir oyunum var.
Başta Aydınlık, bazı sol örgütleri yansıtırken nerleri oynattım, solcu ifadeyle saptırdım?
İyi mi yaptım?
Ben de 'ka' hastalığına tutuldum. Kara Fatma, tren, yolları...,
Romanı biraz 'kutsal kitap' gibi bulan okurlarım da oldu. Bu da beni sevindirdi. Sanırım romandaki ideolojik kutsal savaşının son noktasıyla bitiyor roman, Anam... Anarşizm, saf hayat ve anam...”

Post-modernizm... Ahmet Cevizci'nin Felsefe Sözlüğünde şunlar yazıyor.
Post-modernizm, vurguyu içerikten biçim ya da üsluba kaydırır. Çelişki ve karışıklıktan hoşlanır. Bir ironi duygusuyla birlikte ben bilincinin yoğunlaşmasını temsil eder.
Çok uzatmak istemiyorum.
Kahramanın ismi, Aziz Yalancı, anlamlı.
Kurgu?...
Dokuzu merkeze alan farklı bir kurgu...
Birçok üslup denemesi dikkat çekiyor. Yazıya biçim verme göze çarpıyor. Yazı karakterleri, boyutları ve bölümlemeler değişik.
İpuçlarında dediği gibi, kendi içinde en azından ikiye ayrılabilecek bir roman. Dili de zorladığın yerler var. Numeroloji mi yoksa sadece bölümleme mi?...

“Yazmaya başladığımda, başta kurgu, ana kahramanın ismi gibi nedenlerden post-modernizmden kaçamayacağımı biliyordum. Sonra post-modernist görünmek, beni niye rahatsız etsin ki?! Hatta, ben post-modern romanı önemsiyorum.
Ben romanı kurgularken kendi içinde ikiye bölünen ve içinde bir senaryo barındıran bir kitap tasarladım. Dokuz rakamı, kurgusal anlamda -da- önem kazanıyor.
Ben -ve- Aziz Yalancı...
Yazar Hayri Erdoğdu, hikayedeki Hayri'yi Aziz Yalancı'ya nasıl dönüştürüyor?
'Ben' ile yazınca, özyaşam öyküsü öne çıkıyor.. Okuyucu, otobiyografik romandan daha fazla hoşlanır diye düşünüyorum. En azından doğruluğuna inanır. Nitekim romanda bazı önemli tarihler var. Aziz'in yaşadığı dünyada neler yaşanıyor, kısmen biliyoruz. Yazar olarak, okuyucuyu arkamdan getirtmek istiyorum. Bana inanmalı. Sonra onu yavaş yavaş kuşkuya sevk etmeliyim. Aziz yalan söylüyor mu, söylemiyor mu?

Yalancı... tuhaf, hatta itici bir soyadı. Aziz gerçekten aziz mi? Bence bir azizlik durumu var... İlerledikçe okuyucunun kitapla boğuşması başlıyor. Otobiyografik romana dönsek.... Aziz, ne kadar sen?

“Roman yazarı iyi bir yalancı olmalı diye düşünerek giriştim işe. Hayri Erdoğdu'nun Aziz Yalancı'ya dönüşmesinde ilk yalanım, aileyle ilgiliydi. Büyük ağabeyimi de romana alsaydım, bu işin içinden çıkamazdım. Benim için önemli olan soru şuydu: 'nasıl bir aile' çizmeliyim?
Geleneksel tarafı ağır bassa da, modernleşen zengin bir aile.
Rizeli.
Rize, boyutlarına göre çok zengin bir kent. Endemik bitki, coğrafi zenginlik, farklı etnik yapılar, politik liderler bakımından TC'nin en önemli kentlerinden biri.
Rizeli olmak, beni rahatsız etmiyordu, belki o yüzden de daha önemli bir kent olmasına karşın Trabzon olamazdı, ama romanda önemli olan kentlerden biri.
Balat. Balat yerine Kasımpaşa'yı çok düşündüm. Ama, Balatlı olmakla gurur duyuyorum. Balat, aynı zamanda dünyanın birçok bakımdan en zengin semtlerinden biri. Lüksemburg'dan İtalya'ya, Yunanistan'a birçok Balatlıya rastladım hayatımda.
Balat, Aziz'in ete kemiğe büründüğü, daha doğrusu 13 yıl yaşadığı bir yer.
İkinci bölümde Bakırköy var. Modernizmin en çabuk girdiği, en önemli ve en kalabalık ilçesi, Bakırköy. Bugün içinden Bahçelievler, Küçükçekmece, Bağcılar gibi belediyeler çıktı.
Kadıköy gibi solcu. Aziz, gözlemci.
Eve giren para ve bozulmayı fark ediyor.
Kapitalizm eşittir hırsızlık ve aile.
Aile içi hırsızlık, mutlaka çok yapanımız, denemek isteyenimiz vardır. Okurun ilgisini çekecek hikayeler olmalıydı bunlar. Onları alıp götürmeli, bir şeyler anımsatmalı onlara. Sırf 'denizde kum kimde para' deyiminden dolayı babamın işinde de yalan söylemedim.
Ana yanlışlar şunlar:
Evi iyi bir paraya aldığımız halde sadece 15-16 Haziran Rum yağmasına gönderme olsun diye yanlış yazdım.
Oradaki ablam Gül de, klasik kentli güzel kızı simgelemeliydi, doğru, yanlış...
Başörtüsü, modernizm ve kentli olma sıkıntısı...
Yalancı ailesi, bir şekilde dindeki ortalama aileyi temsil etmeliydi.
Aziz dinsizse, büyük abla Azize'yi fanatik Müslüman yapmam gerekiyordu...”

Sayfa 9, birinci defterde Bachelard'dan bir alıntı var. Anı üzerine. Sonra parantez içinde üç satırlık bir diyalog. 'Kızıl Fırın'ı hazırlıyorum', 'odunları iyi seçtin mi?' gibi tümceler... Karakterlerin isimleri. Bunlar, senin için ne anlam içeriyor?

“Alıntı, bir yazar olarak tuttuğum yolu gösteriyor. Ev ödevim. Anılarım, sadece o günde kalmamalıydı. Bir roman yazarı olarak anılarımı istediğim gibi kullanabilirdim. Havva, Aziz, İshak, İzzet, Musa, Meryem... Karakterlerin isimleri Yahudiliği, dolayısıyla Hristiyanlığı da simgeliyor. Odunlar da, kahramanlar...Onları romana nasıl yerleştirdim?”

Dinle ilgili değişik sayfalar var. Ben sayfa 76'daki 'Ezan' bölümünü sevdim. Ez ve an. Ezildiğin an! Gazete haberleri. Ahmet Bosnalı. TİKKO'cu. Öldürülmüş, ama tarih yok. Birçok sayfada tarihe referans veren roman, burada tarih yazmamış. Kişisel merakım, bu doğru bir hikaye mi?

“Hikayenin doğru olup olmadığını bana soran okurlarım oldu. Açıkçası epeyce önemsediğim bir bölüm. Genelde doğru. İsmi doğru da, soyadı öyle değil. Ahmet Bosnalıydı, annesi Trabzonlu değildi. Vurulduğu yer otel. Ahmet, ileride isimlerini göreceğimiz okuldaki farklı fraksiyonlardan birçok kişiyi cenazesinde bir araya getiriyor.
Bu hikaye için uydurduğum bir yer. Romanım, biraz da ölüler kitabı gibi oldu. Romanda ölümlerle ilgili çok bilgi var diyeyim, ama bölüm olarak çok yok. Ahmet ilk. İleride Ercan var, TİKKO konusunda emin değilim. TİKKO ismini biraz öne çıkartmak, hem kurgu hem de hikaye için önemliydi. Ahmet, Aziz'in politik bilinçlenmesi sürecinde önemli bir bitiş sayfası da. Şiir gibi tasarlanmış bir afiş sayfası ve 0, 1, 2 ve 3 diye giden 9'larla birinci bölüm bitiyor.”

Tekrar dine dönersek, 57'ince sayfada Allah'ı sorgularken iyice uçuyorsun. Özellikle son bölüm. Sonraki sayfaya gelip başlığı okuduğumda güldüğümü hatırlıyorum.
Madem aileye geldik? Annen, baban ne kadar gerçek?

“Babam, kitaptaki gibi mi?
Bu soruyu bana çok kişi sordu. Ailemi tanıyan birçok kişi de, aileme haksızlık ettiğimi söyledi. Sanırım babamı olduğundan daha katı gösterdim. Babam hiçbir zaman Alevi düşmanı olmadı. Ama, özellikle dine yakın olan Sünnilerde bir Alevi düşmanlığı vardı, hala var olduğunu düşünüyorum. Kitabın sonlarına doğru, Ercan Kitabevi sürecindeki babam doğruyu yansıtıyor. Babam, komünistleri tanıdıkça, çoğunun iyi gençler olduğunu anlıyor.
Annem nerdeyse tümüyle doğru ama eksik.
Abim İzzet? Romanda aşkla bağlantılı bir kahraman olmalıydı. Sonuçta Aziz, biraz pop kaçan hikayelerden önce dinsizleşecek sonra da komünistleşecekti.
Dine gelince...
Bence bu ülkenin de en büyük sorunu din...
Ortadoğu coğrafyasında İslam... Burada bırakalım.”

Sayfa 92. İlk bölüm “Kara Tren” ile bitiyor: Karanlığa Yolculuk. Ahret. Zeus'a gönderme ve davet. Burada da ilk bölümde gördüğümüz gibi, okura bir davet var. Kara Tepe'ye varış ve Sayı 2/2005. Sayı bir gönderme mi?

“Evet, Özgür Hayat'taki son yazılarıma bir gönderme. Kasımpaşalı Falcı Bacıyla söyleşisi. Özgür Hayat 1 ve 2'de Feride Sevgi Aykıran ismiyle çıktı. 2002'de çıkan bu yazılarda, TC, Ortadoğu ve İslam coğrafyasının geleceği ele alınıyor.
Tekrar din.”

Sayfa 93, romanın ikinci ana bölümü. Wilhelm Reich'dan güzel bir alıntı.
İkinci, (parantez içinde) kinci dönüşümler. Anarşizm, Goşizm, Maoizm? Bunların bir anlamı var mı?

“Aziz Yalancı'nın izleyeceği yol anlamında önemi var. Aziz önce Maocu, sanatoryumda Goşist, hapishanede Anarşizme yakın...”

Kara mizah var. Moskovalı, kara donlu... Aydınlık hareketine gönderme yaptığın yerlerde de ironi var. Sayfa 129, 0/9'daki Mao, karısı... Buralarda tutturduğun dilden dolayı mı Anarşist? Romanını Anarşist bir roman olarak değerlendirebilir misin? Liberal olabilir mi? Kitabın rengi ne, kara mı?

“Kitabın ana rengi kara, ama gittikçe beyazlaşan bir Aziz var.
Anarşist mi? Liberal mi? Romandaki sol örgütlerin bugünkü devamı oluşumlara göre liberal veya Anarşist, fark etmiyor. Solcuların çoğuna göre Anarşist naiftir; son tahlilde burjuvaziye hizmet eden bir liberaldir. Ben sol jargona göre konuşursak, Anarşizmden besleniyorum. Anarşizm, her şeyden önce bir yaşam biçimidir. Özellikle romanı yazdığım zaman Anarşizmi bir şekilde yaşadım. Efendisizler, kısa sürse de Özgür Hayat için çalışmalarım oldu. Anarşistleri hala önemsiyorum, ama kendimi Anarşist olarak görmüyorum. Sanırım kendimle ilgili yapacağım şimdiki en doğru tanım 'Anarko-liberal' olabilir.”

İkinci bölüm sloganlarla başlıyor. (S. 94)
Batsın bu dünya! Devlet devlet yıkılacak elbet
ve de afiş sayfası.
Radikal Cephe.
Değişik bir bildiri. Bugünden bindirme çok belirgin.
Sayfa 122'deki kitap isimleri gibi...
Romanda radikal örgütlerle ilgili verdiğin bilgiler ne kadar doğru?

“Örgütlerin ideolojisine pek girmemeye çalıştım. Onları konumlandırırken Aydınlıkçı gözüyle de bakıyordum.
MLSPB'yi abarttım. Hatta bu, o örgütten uzun yıllar içeride yatmış biri tarafından da dile getirildi. Devrimci Kurtuluş ismiyle legal çalışan grubu abartmamda örgütün ismi etkili oldu. Marksist Leninist Silahlı Propaganda Birliği... Silahlı, propaganda ve birlik, güçlü anlamlar çağrıştırıyor. TİKKO'ya da sempatik yaklaştım diyebilirim...”

Sayfa 129-141; ikinci romana giriş veya giriş öncesi, özellikle genç okuyucuyu zorlayan bölüm.
Örneğin 'Anarşistlerin katil gördüğü Troçki... o günün söylemi değil.
Stalin...
Ciddi bir saptırma var! SSCB denilen hantal yapı, hantal yapı...
Bu da o zamanların dili değil.
Bunlarla ilgili öncelikle söylemek istediğin ne?

“Sayfa 129'dan 142'ye atlanırsa daha otobiyografik bir okuma olur.
Ama bu bölüm, hem hikaye uygun hem de kurgusal anlamda önemli.
Bu bölümü, birçok bakımdan çok önemsediğimden ona anahtar bölüm diyorum; romanın bütünündeki dil, üslup, kara ideoloji... Hepsi bir arada.
O/9.
Dikkat ile başlıyor ve birçok örgüt ismi var. Ondan dolayı okuru zorlayabilir. Bilmiyorsan ve senin için önemliyse, kendin inceleyebilirsin.
Ben burada Marksizm-Leninizm'i, Anarko-komünist bir bakış açısıyla ele almaya çalıştım.
SSSB, Çin, birazcık da Arnavutluk, Küba ve diğer ülkeler.
TC nasıl bir devlet? Solcular ne durumda?
Dün, bugün...
Sayfa 136'da Gün (Zileli'nin) adı özellikle var. Hem Perinçek'le akraba önderlerden biri hem şimdilerde Anarşist olduğunu söylüyor. Bildiğim kadarıyla 68 kuşağının önderlerinden ilk Anarşist o. Doktor Tayfun. Onu biliyordum. Efendisizler için en çok emek veren başlarda bir oydu bir de Erkan. Ama o Aydınlıkçı değildi.
Niye Aydınlık'tan çok Anarşist çıkıyor?
Bu soruyu bana 2000'de SED'den genç Anarşist arkadaşlar da sordu.”

İlginç bir soru. Soruya belki döneriz, ama biz kitabı konuşalım.
Mahir Hüseyin Ulaş...
Bu sloganla birçok yerde karşılaşıyoruz. Kapakta da bir yığın slogan. Kitabın sloganı bu mu?

“Kurtuluşa kadar savaş... Ana slogan bu, yolu da onlardan, yani devrimci azizlerden geçiyor. Savaşı, kendinle mücadele olarak da ele alabilirsin, Aziz'in sanatoryumda ve ceza evinde yaşadığı gibi.
Bir de 'Katil Oligarşi' var, birkaç yerde dikkat çekiyor.”

Biz bu bölümden devam edelim. Dikkat içinde çözümleme var. Demagojik, karışık sıralı gibi, PDA'cı (devrimci) dikkat.
Seminer. 2 Durak, 7 Durum. 3 Duygu. Sıralama karışıyor. Bir anlamı var mı? Okuyucu numarayı mı takip etsin, kitabı mı?

“Bana göre bir anlamı yok. Kitabı takip etse, daha iyi olur. O bölümle ilgili bilerek yaptığım bir yanlıştan bahsetmek isterim. Mao'nun karısının da içinde bulunduğu çete üçlü değil, dörtlü çeteydi. Romandaki hikayeye daha uyumlu olsun diye onları üçlü çete yaptım.”

3 Duygu'da Mao'nun karısı, beni güldürdü. Sevimli bir alay var. Mao'nun karısını iyi kullanmışsın, mahkeme olayı. Mao'nun koynuna çıtırlar... Yapış... tır... Hatta maço bir bakış açısı bile var, bence, de karıştırmayalım. Mao'ya nasıl yaklaştığını düşünüyorsun?

“Romanımdaki kadınları çok düşündüm. Bu yaşanılanlarda kadın ne kadar var? Geçmişe döndüğümüzde, yaşanılan pratikte önder kadrolar arasında çok az kadın var. Bence onlar da bizim gibi, yani 78 kuşağı gibi, kalabalık olduğumuz halde ana kahramanlar başkaları. Aslında ana kahraman, bir ideoloji. Komünizm. Hikaye komünizm etrafında örülüyor. Mao, Marks ve Lenin gibi isimlere nazaran hikayede birçok bakımdan daha önemli. Aziz'in hareketi sorguladığı bölümlerdeki en önemli referansı Mao. Mao, Lenin'i, hatta Stalin'i de temsil ediyor. Marks ve Engels neredeyse sadece isim, teorisyenler. Lenin, Mao, Enver Hoca, Castro ve diğerleri teoriyi uygulayanlar.
Düşünelim istiyorum.
Özellikle hala komünist olduğunu iddia edenler, geçmişe ve bugüne bakıp sorgulasın.
İlkel komünal toplum, feodalizm, kapitalizm, sosyalizm, komünizm...
Soyalizmden dönüş var mı?
Maoculuk, sosyalizmden kapitalizme dönüş teorisini savunurken Anarşistler, sosyalizmi devlet kapitalizmi olarak niteler. Şimdi belki en katısı Kuzey Kore, sonra Küba, en güzel örnek Çin... Şimdi yaşanmakta olan Venezuela krizi, Şili'de yaşanmış/yaşanmakta olan... Şili'de metro biletlerine gelen zam, bir ayaklanmaya dönüştü. Neden acaba? Orada özgürlükçü hareketler çok güçlü. Ortadoğu, özellikle Türkiye ne halde! Komünistler nerede, nasıllar? Gezi olayları sonrası durumumuz ne?
Komünistler, laikliğin bile sorun olarak göründüğü bir coğrafyada birçok bakımından kendilerini sorgulamalı. Niye, neye göre bölünme? Geleceğin toplumu nasıl olmalı?”

Gelelim sayfa 141'e. Kara Fatma Günleri.
Burada, Aydınlıkçı geçmişinle ilgili bence büyük bir alay var. Üç konuk da TİKP adlı partilerin liderleri. Parti isimleri tuhaf. En öne çıkan lider ismi Doğu Kurdavaran.
Tümden İmansız Karalama Partisi Başkanı.... Kimi temsil ettiği belli.
'Sen ağla Doğu, sen...' Şarkılardan biri, 'Sen oyna Doğu sen..' diğeri.
İntikamcı mısın?

“İntikamcı? Güzel bir soru. Hayır desem, yalan olur. Ama hayır da diyebilirim. Aydınlık'a karşı mı? Evet, karşı. Ama... Aziz'in Aydınlıkçılaşma sürecinde yaşadığı, diğer bir solcuların yaşadıklarından pek farklı değil. Kahve, dernek, eğitim çalışması, dergi, gazete satma... Aziz veya Ayşe, hemen hemen aynı şeyleri yaptılar. Sonra olay farklılaşıyor. Aziz ve yoldaşları, diğer sol gruplar arasında yalnızlaşıyor.
Bu yalnızlaşma nasıl oluşuyor?
Peki burada doğru bir tutum mu sergiliyor/um?
Nokta atışı anti-Aydınlık takılmaya çalıştım. Parti isimlerinde olduğu gibi. Ortalama bir okur bile, parti isimlerini okuduğunda bunun kara mizah olduğunu anlar. Açıkçası parti isimlerine anlam da yüklemeye çalıştım.
Örneğin, Tümden İmansız Karalama Partisi Başkanı, Doğu Kurdavaran,
Belki Kurdavaran tam oturmamış olabilir, ama bence 'tümden imansız karalama' oturuyor.
Hadi imansız yok, tümden karalama... 2000-2020 arası Aydınlık hareketinin geldiği yere baktığımızda... Bana göre sol, kendini biraz da kendine en yakın olandan en uzağı”

Sayfa 108'deki Kıbrıs ile ilgili bölümle ilgili şüphelerim var. İlk paragraftaki SSCB ile ilgili ifadeler abartılı geldi bana. İkinci paragraf da tuhaf. Bu konuda ne söylemek isterdin?

“Aydınlık hareketi romandaki gibi bir fikir savunuyordu. Nitekim Halkın Sesi dergisine de gönderme yaptım. İlk paragraftaki SSCB, orta yolcular falan da bence doğru.
Abartı var mı?
Çok belirgin. Türk askerleri Kıbrıs'tan çekilsin. İki kez var. Bugüne bir gönderme mi?
Tüm kitap öyle zaten. Dünyanın en tuhaf örgütü Aydınlık.
Bu roman ortaya çıktığında yani 2004'te neydi, şimdi ne?
Eskiden neydiler?
Şu anki durumları, inanılır gibi değil! Aslında solun içindeki faşizmin ortaya çıkışı da denilebilir. Aydınlık, bunu da aşırı yaptığı için göze batıyor olabilir. Ama Kürt meselesiyle ilgili tutumu, biraz Marksizm yalamış bir örgüte hiç yakışmıyor. 2000'e Doğru dergilerini PKK'ye aç, şimdi bu durumda ol... Eski yoldaşlarım için korkunç bir travma. ”

Romanda figüranları öne çıkarıp, baş oyuncuları geri plana ittiğini söylüyorsun. Sayfa 226'da, 3(3,3)...'de Doğu Perinçek'i yerin dibine batırmaya çalışıyorsun. Benim hoşuma gitti. Kara mizah yakaladım. Güldüm. Hikayeyle ilgili kafamda oturtmaya çalışıyorum da... Bu bölüm gerçek mi?

“Tamamen kurgu.
'Soytarılar'ı Gün Zileli'nin Aydınlık hareketini sorguladığı bir kitabını okuduktan sonra eklemeye karar verdim. Hem hikayeyle uyumlu hem de onun davranışı genel bir şefi yansıtıyor. Despot! Aslında, o dönemdeki en yumuşak liderlerden biriydi bile diyebiliriz, Doğu Perinçek'e. Aziz'in başını çektiği bir çetenin gruplaşamayacağını ve 'yıkılmaz liderlik'i de simgeliyor.
Bana göre, o zamanlar başta Halkın Yolu grubundan militanlar, burjuvaziye giden yolda son durak olarak Aydınlık'ı görüp birkaç yıllığına örgüte katılıyorlardı.
Aydınlık, aynı zamanda üretken bir hareket/ti.
Çok sayıda yazar, gazeteci, liberal, Anarşist yetiştirmiş bir gelenek.
Bence o zamanlardaki en iyi politikaları
'Şebekesi olan okula girer' idi. Aydınlık, dönenleri cezalandırmıyordu.
Aydınlık, sol içi çatışmaları kışkırtmadı mı?
Aydınlık'ı diğer sol gruplar bu konuda eleştirirken haklı mı?
Aydınlık hareketi taraftarlarını ne kadar koruyabiliyor?
Hayri Erdoğdu'nun Aziz'i...)))

İçinde bir de senaryo olan bir roman dedin. Neresi senaryo?

“Kitabın ikinci ana bölümünü, en azından sanatoryumu senaryo olarak değerlendirebileceğini düşünüyorum. Sanatoryum Direnişi.”

Sanatoryum. Güçlü bir bölüm. Roman 2004'de çıktı. Sonra bildiğim kadarıyla başka bir roman yok. Deneme, hikaye?...

“Roman yazma konusunda, bazen gidip geliyorum. Elimde üçlü çıkabilecek bir çalışma var, ama...
Ne için?
Romancılığı mı kanıtlamak?
O zaman daha fazla okuyucu demek.
Kurguda veya dilde taviz vereceksin. Hadi, bunu da yaptık, hikaye nasıl? Bundan dolayı ona hiç el atmıyorum. Deneme veya hikaye de yok. Yabancılar için Türkçe üzerine yoğunlaştım. Türkçe 1, 2018 yılında çıktı, 2019'da ikinci baskısını yaptı. Türkçe 2 de 2019 yılında basıldı. Sırada en az 2 kitap daha var.”

İkinci baskıya bir yılda girdi. Başarılı diyebiliriz. Sen ne düşünüyorsun?

“Aslında beklediğim bir zaman diliminde oldu. Türkçe 1'de çok fazla alıştırma ve örnek var. Sayfa düzeni iyi. Resimli sayfa çok değil ve siyah beyaz ama kitaba hoş bir hava verdi. Kitabın metodunun da güçlü olduğunu düşünüyorum.
Türkçe 1'i, genel hatlarıyla güçlü bir kitap olduğunu da düşünüyorum. Sayfa düzeni klasik bir görüntü vermesine karşın Derya Sayın'ın çizgileriyle yumuşamış, zenginleşmiş. Kitapta çok fazla şablon var. Bu konuda facebook'ta daha önce yazdım.”



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder